17 Nisan 2015 Cuma

Zamansız

Yürüyordu yollarda kimi zaman tek başına kimi zaman onunla rüyalarında. Yalnızdı yolda. Tuzsuz du her şey, tadı yoktu onsuz. O varken güneş de vardı. O varken umutta. İçtiği su onu tekrar susatır olmuştu. Onsuz dünya renksiz onsuz soluksuzdu. Hare hareydi gökyüzü, bulanıktı bulutlar. Ne yağmurlu ne de berrak fulüydu yaşamak. Bu yola beraber çıkmışlardı rüyasında. Beraber atlamışlardı uçurumlardan. Ayakları takılmıştı ara ara tümseklere, hafifçe sendelemişler yine tutunmuşlardı birbirlerine. Düşmelerine izin vermemişti sımsıkı tuttukları elleri. Diğerleri ise uçsuz bucaksız yolu görüp geri dönmüşlerdi. Tam yaklaşmışken hayata en zor anında yarı yolda bırakanlar yerine neden o kaybolmuştu zamansız. Küçük çocuklar kadar masum, değirmenlere savaş açan devler gibi büyüktü sevgisi. Mutluluk avucunun içindeydi. Günlerden bir gün perdeler kapandı. Saatine baktı, sabah olmuştu. Oysa hala karanlıktı. Umudun kaybolduğu andaydı. Perdenin arkasına saklanan gün ışığını unutmuştu. Daha dün gece kendi kapatmıştı perdeleri hatırlamadı. Yarı uyur yarı uyanık düşündü. Kalkıp açsam mi perdeyi. O zaman gelir miydi geri. Aradan sızan güneş onu getirir miydi. Ya bir daha gelmezse dedi. Kararsız kaldı bir an. Doğruldu açtı perdeyi. Yeni günün yeni sabahında gün ışığını bütün hücrelerinde hissetti. Ona gülümseyen mutluluğa eşlik etti. Ordaydı hiç gitmemişti ki.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder