Evlenene kadar annesinin evlendikten sonra da kocasının kölesi olmuştu Nurcihan adeta. Çocukları doğduktan sonra şehire taşındılar. Bir kere kocasına karşı gelmişti o zamanda sonucunun ne olacağı belliydi. Yediği dayak acıtmamıştı onu, yerle bir olan gururu da. Esas kalbi kırılmıştı. Çünkü bu adama nefretle karışık aşk ile bağlıydıydı. Kocasının onu sevdiğini de biliyordu zaman zaman. Üç tane çocukları vardı ya. Nurcihan bu çocuklardan bile çok önemsiyordu kocasını. Onlar bu aşkın önüne geçemediler hiç bir zaman. Komşuların Nurcihan ve cocuklar tatilde dedelerinin yanlarındayken eve bir kadının geldiğini söylemeleriyle oldu olanlar. Seyhan Bey yazları okul bitince onları kasabaya gönderirdi Nurcihan ile birlikte. Böylece en azından yazları sadece kendi boğazına bakardı. Büyük şehirde yaşamak zordu. Bu kadar tasarruflu olmasına rağmen bir kadınla olan ilişkisi ortaya çıkınca kocasına karşı hep sessiz kalan Nurcihan dayanamamıştı. Bunca fedakarlık yapanın kendisi olup, başka birine tercih edilmesine. Seyhan Bey suçluydu sözcükleri yetersizdi kendini savunmaya. Bu yüzden ilk ve son kez af diledi karısından. Tabi o dayaktan sonra. Kötü bir adam değildi aksine iyi bir babaydı. Ancak Nurcihan'a esir hayatı yaşatıyordu. Küçük bir kasabada zengin bir tüccarın tek oğluydu. Oldukça şımartılmış her istediği , istediği anda önüne gelmişti bunca zaman. Pembe beyaz Nurcihan'ı görünce çok beğenmiş, tek bir sözü ile kendine eş yapmıştı. Nurcihan bir tabak pudra sekerli çilek gibi sunulmuştu önüne. Severdi karısını. Esprilerini, zeki oluşunu, her konu hakkında bir fikri oluşunu. Sohbetine doyum olmazdı Nurcihan'nın. Severdi. Sadece farklıydı sevgisini gösterişi. Nurcihan'ı hiç bir yere göndermezdi. Aynı apartman içinde dolanıp dururdu komşularında. Oda saat sınırı ile. Saat aşımı olduğunda kaç kere kapılarda bırakmıştı Nurcihan'ı ders olsun geç kalmasın bir daha diye komşulara rezil olması pahasına. Nurcihan'nın üvey babasından olan kardeşleri vardı bir kaç kez ablalarıyla iletişime geçmek istemişlerse de Seyhan Bey buna hep engel olmuştu. Korkuyordu Nurcihan. Gerçekten bir gün kapı kapansa gidecek hiç bir yeri yoktu ki. Yine de o kadar da kötü değildi. Seyhan Bey keyifli olduğu zamanlarda alır götürürdü karısını gezmelere. O da yılda bir belki.
Tek neşesi eve gelen misafirlerdi onun. Nurcihan' a hayatı zindan etse de Seyhan Bey sosyal bir kişilik olarak nam salmıştı mahallelerinde. Bonkördu severdi misafiri. Nurcihan da sosyalleşirdi böyle zamanlarda. Hazırladığı meze sofralarında, erkekler tokuştururdu rakı kadehlerini kadınlar ise bira içerledi. Içki içmek günahtı Nurcihana göre, ancak "biraya tuz koyunca alkolünü alır " derdi alt kat komşusu. Inanirdi her duyduğuna. Bu kadar zeki olmasına karşın belki de işine geldiği için inanmış gibi yapardı. Kendine göre bir senaryo çizerdi. Kimbilir kendine ait bir hayal dünyası vardı onunda. Hikayeleştirirdi her duyduğunu abartırdı çoğu zaman. Böyle beslenirdi ruhu, olmayanı oldu yapardı. Olana bin katardı. Hasta olan birini duysa hemen ölecek herhalde derdi. Bir çift kavga etse kesin boşanırlardı. Dramın en acısı olmalıydı, onun dünyasında mutluluğa yer yoktu. Çünkü kendi mutlu değildi. Hep mükemmel bir eş olmaya çalıştı kocasına ancak bir anne olamadı. Çocuk dediğin ona göre uslu uslu oturan sesini çıkarmayan söz dinleyen, hiç bir fikri olmayan küçük insanlardı.O öyle büyümüştü ya. O hiç çocuk olmuş muydu? Çocuklarla konuşmayı bu yüzden hiç bilemedi. Üç çocuk doğurdu ne hissederler bilemeden.
İkizler. Çocuk sevmeyen birine göre fazla yorucu. Neyse ki ikizlerden biri tam da Nurcihan'nın çocuk tarifine uyuyan. Fazla akıl yürütmek istemeyen, her şeyi olduğu gibi kabul eden sorgulamayan hiç bir şeye itiraz etmeyen. Annesinin sözünden bir gün dahi çıkmayan Nukhet. Ailenin en uslu kizi. Nurcihanın tek kızı sanki. Babasini hic sevmedi. Annesini üzdüğü icin, annesine bağırdığı için, annesini bir kere dövdügü icin. Belki babası da onu hiç sevmedi duygusuz oldugu için bir kere babasına sarılmadığı için. Nukhet evlendi annesine karşı gelmeden ne iş yaptığı bile belli olmayan ( ki bunun bir önemi yoktu Nurcihan için zengin ise iyi bir kısmetti) biri ile evlendirdi annesi onu. Çünkü tek istediği gösterişti.
En küçükleri Seyfiydi. Bir evin tek oğlu aynı babası gibi. Kasabanın yarısının sahibi olan dedesinin ismini vermişlerdi. O ihtişama o depdebeye karşı umurunda bile olmadı ailenin gözbebeği olmak. Ve bir gün onları tüm ailesini ardına bile bakmadan bırakıp gitti. Şimdi yurt dışında yaşıyordu ve bayramlarda sanki bir evlat görevi buymuş gibi tebrik kartı atıyordu. Sevgi yoktu ki içinde.
İkizin diğeri. Ikinci kizi.Ben Nilùfer. İkizime bu kadar benzerken bir o kadar da farklı olan ben. Yanlış olan ben. Benim annem Nurcihan herşeyimi kîskandı kardeşlerimi, babamı en çok da özgür kalışımı her yaşımda her anımda. Tozlu hayatı is içinde. Üstüme üfledi o tozları. Tüm hayatının yükünü sırtıma yükledi. İş ler ne zaman yolunda gitmese benden çıkarırdı öfkesini, kusardı. İlla ki bir günah keçisi olmalıydı ya iste o bendim. Onun özgürlüğüne karşi benimkisi. Onun nefretine karsi benimkisi. Olmadi olamadik onunla.
Büyüdükten sonra ben hiç dinlemedim onu. Belki o zaman kızmakta haklıydı, ama daha küçükken neydi bu nefreti bilemedim. Garipti, soğuktu Nurcihan en çok da bana, ilgisizdi, kıskançtı belki babam beni koruyor diye. Belki babam bile bana acıyordu evin içinde savunmasız kalmıştım. Herşeye rağmen evde hep yardımcıydım ona. Evin bütün işleri, ne istediyse yapardım. Evden çıkmama izin vermezdi sadece okula gider gelirdim. Arkadaşlarım eve gelirdi beni görmek için. İkizim zaten zevksizdi, ruhsuzdu sanki. Ne bir arkadaşı vardı ne de bir fikri. Elinden hiç bir iş gelmezdi. Nurcihan'ın misafirlerini bile ben ağırlardım. Nukhette annesine yaranmak isterdi ben ise sadece sevgisini isterdim. Nukhet beni başarılı olduğum için sevmezdi ben ise Annesi onu sevdiği için. Komşulara övünürken en becerikli en başarılı kızıydım. Ama evdeki gözde yine Nukhetti. Oysa Nurcihana asıl benzeyen bendim. Zekamı ve becerimi ondan almıştım. Ancak onda olmayan cesaretti. Cesaret edemediğinden güçsüzleri sevmesi daha kolay gelirdi.
Ben güçlenince de tüm yasakları deldim. Nurcihan ne derse mantıklı dahi olsa artık dinlememeye başlamıştım. Bir flörtüm vardı. Yasaktı. Gittim onunla evlendim. Çocuklarım oldu. Onlara hiç bilmediğim o sevgiyle sarıldım onlarda bana. Tutmadı kimsenin ki Nurcihan'dan almadığımın yerini. Hep bekledim belki bir gün sever diye. Doktor oldum hayallerimdeki gibi. Tainim çıktı çok uzaklara. Tatillerde gelirdik yanlarına. Yıllar yalan gülümsemeler ile geçti Nurcihan ile. İçimde ki boşluk ise bir yumruk gibi boğazımda kimi zaman düğümlenir. Olmamıştık onunla. Beni hiç sevmedi. Sevdiremedim kendimi.
Babam öldükten sonra on yıl yüzünü görmedim. Bugün gördüm onu. Yıkadım. Temizledim. Arındı mı bilmiyorum. Müslüman adetleri iste. Nukhet girmedi yıkamaya. Hiç birşeyi beceremez zaten. Sonbaharın son günü çok soğuk. İçim ürperiyor. Beyaza büründü yerleştirdiler toprağa. Hiç ağlamadım. Tek bir damla bile. Tüm hayatım boyunca onun için ağlıyorum. Kapadılar üstünü. Yok artık. İc sesim ama o benim. Her karanlikta. Her yokluğunda belirir. Sevmedi beni küçükken bile hiç sevmedi. Babamın yanında yatıyor şimdi aile mezarlığımız. Kasabanın en yüksek tepesinde denizi de goruyor. Sonra yürüdüm tek başıma, çocukluğuma, büyüdüğüm eve. Harabeye dönmüş. Oturuyorum saatlerdir. Telefonum kapalı. Kimseyle konuşmak istemiyorum. İçimde bir boşluk. Oysa ki o boşluk hep vardı. Şimdi hak verir mi bana gittiği yerden. Konuşamadıklarımı biri sorar mı ona? Neden diye onun suçu neydi diye? Hava kararıyor. Babamın torunları için yaptırdığı küçük havuz yosun tutmuş yemyeşil. Kaç kuşak büyüdü burda. Kalktım fıskiyesini açtım. İçeriden Nurcihan' nın şalını aldım. Nurcihan kokuyor. Oturmak istiyorum burada öylece onunla konuşmak sabaha kadar. Gelecek sanki ellerimi tutucak kızım diyecek "seni hep sevdim".