Telefonların ardı arkası kesilmiyordu. Bir tane daha rezervasyon düştü sisteme, bugün girişli. Londra'dan gelen iki kişilik rezervasyon. Sabahtan beri o kadar yoğundu ki kendini düşünmek için, ağlamak için bile zamanı olmamıştı. Son 10 gündür her gün ağlıyordu. Yeni gelen rezervasyonun özelliklerine bakması gerekiyordu ancak bir yandan telefonlara yetişmiyordu. Müdür geldi ofise. Her zaman ki gibi yoğunluğu fark etmemis gibi yaparak.
-Deniz, Önümüzdeki hafta gelecek olan misafirleri ve bugün bu saate kadar düşen rezervasyonların listesini yapıp çıkmadan mail atabilir misin bana?
-Tabi ki efendim çıkmadan elinizde olur.
-Teşekkürler
"Akşam çıkmadan yani sabaha kadar burada kalsam eve gitmesem bütün bu biriken işleri ancak yetiştiririm herhalde"diye düşündü. Oysa daha bugün Londra'dan gelecek olan misafirlerin rezervasyonuna henüz bakamamıştı bile. İlk iş onu bitirmeliydi. Balayı çiftiydi. Odanın temizlenmesi, süslenmesi, meyve sepeti,pasta ikrami ve tabiki bir şişe şarap konması gerekiyordu. Bunların hepsini şimdi organize etmeliydi. Önce odayı temizletti. Pasta, meyve sepetini oda servisine pasladi. Ancak gönderilerdi bir işi de zamanında yaptıkları daha görülmüş şey değildi. Balonları şişirmeye başladı. 3 adet kırmızı kalp şeklinde balonlar. Kırmızı kalp her an patlayabilecek kadar hassas ve güçsüz. Kırmızı gül yapraklarını sipariş etmisti, otelin karşısındaki çiçekçiden, onlarda gelmişti. Neredeyse herşey hazırdı, odaya çıkarken Bellboy arkadaşı Volkan yakaladı onu. "İstersen yardım edeyim sana hem biraz laflariz." "Olabilir" odaya girdiler. Volkan otelde Orhan'ı en iyi tanıyan kişiydi ve beraberlikleri süresince yanlarındaydı. 10 gündür ağlarken Deniz, bir an onu yalnız bırakmayan, iş çıkışı evine kadar Deniz'e eşlik eden sadık dost. Yada Orhan ile olan ilişkisini hep kıskanan aslında Deniz'den ilk önce hoşlanan ancak hızlı davranamadığı için Orhan'nın önüne geçemeyen ,zavallı, yenilmiş, şimdi bu durumdan faydalanan bir fırsatçı fare. Umrunda değildi neyse ne! Belki Orhan onu eskiden yaptigi gibi kıskanır ve geri döner diye düşündü. Bu fareyi kimse sevmezdi otelde. Sadece onunla ve Orhan ile iyiydi arası. Volkan balonları yerleştirmeye başladı oda da, bilhassa da oyalaniyordu sanki. Deniz banyoda küvetin kenarlarına kırmızı gül yapraklarını serpiştiriyordu. Orhan'nın artık hayatında olmadığı gerçeğine inanamiyordu. Şuan kendi balayının hazırlıklarını yapıyor olabilirdi ancak o hiç tanımadığı birilerinin, belki de hiç bir zaman bilemeyeceği bir duygunun ön hazırlığını yapmaktaydı. Volkan yanına geldi.
- Konustunuz mu?
- Hayır.
- Bitti yani tamamen! Daha neyi soruyordu bu çocuk, canını daha çok yakıyordu böyle sorularla. Sessiz kaldi.
-Deniz sana birşey söylemek istiyorum, seni severim bilirsin, daha fazla üzülmene dayanamıyorum.
-Nedir?
-Şey başka biri varmiş, yanı vardı, hala daha var. Ben yeni öğrendim ama. Bunu nasıl yaptı sana anlamıyorum. Sen bunu hak etmiyorsun. Öğrendiğim de çok sinirlendim inan ama biliyorsun benim de arkadasim o. Yine ağlamaya başladı oysa sabahtan beri hic ağlamamıştı. Hatta umutlanmisti bile, bugün uzun zamandır ilk kez görecekti Orhan'ı ayrıldıktan sonra. Orhan'nın vardiyasına başlamasına sadece 1 saat kalmıştı. Vardiyaları ayrıldıktan sonra ilk kez bugün denk düşmüştü. Telsiz telefonu çaldı Volkan'ın.
" Aşağıdan çağırıyorlar grup girişi gelmiş. Ağlama artık lütfen, daha güçlü olmalısın şimdi daha rahat atlatabilirsin bence. Ben hep yanında olacağım" Alnından öptü.
Öylece kaldı belki bir yarım saat daha. Gerçekten şimdi tüm umutları yıkılmıştı tekrar ona geri döneceğine dair. Kendini suçlamayı bırakmıştı. İçini öfke kaplamıştı. Herkesin ne zaman evleneceksiniz gibi sorularına ayrıldık demek bile güç gelirken şimdi beni başka bir kız için bıraktı demek nasıl olacaktı. O yaşadıkları son sahneyi anımsadı.
-Ben ilişkiye hazır değilim, iş yeterince yorucu yetişemiyorum herşeye, biliyorsun iki işim varmış gibi seni oyalamak istemem. Daha evlenmeyi de düşünmüyorum. Düşünsem bile yapamiyorum. Bitmesi gerekiyor.
Hak vermişti Deniz bu dediklerine ancak "ben beklerim seni" diyordu. İki işi vardı gerçekten Orhan'nın. Istanbulun henüz şehirleşmemiş yerlerinden birinde baba yadigarı küçük bir nalbur dükkanı işleten iki erkek kardeşten biriydi Orhan. Otelden çıkıp birde dükkana gidiyordu. Aynı evde bakılması gereken annesi, yengesi ve yeğenleri ile yaşıyordu. Onlar farklı zaman dilimindeydiler. Deniz ise Orhan'a göre el bebek gül bebekti ailesinde. Burada ayrıldı yolları belki de gerçek buydu. Aradaki farkları uçurum yapan bir gerçekti hayat. Oda servisi geldi pastayı koydular sehbaya, yanına çatalları ve bıçağı. Hiç bir yere gitmek istemiyordu, oda da öylece tek başına oturup düşünmekti tek istediği. Terk edilmenin aldatılmanın sebeplerini. Acaba ona yetemeyeceğini mi düşünmüştü, fazlalık olduğu aşikardı Orhan'nın hayatında. Ayrılmasını, evlenmekten yada ilişkiden kaçmasını anlıyordu hak bile vermişti. Ancak neden başka bir kıza gitmişti. Oda artık sunuma hazırdı. Aşağı indi herşey anlamını yitirmişti. İşini seviyordu oysa, bu oteli seviyordu. İşten çıkmayı hayata yeniden başlamayı düşündü bi an. Değil aynı çatı altında olmak, aynı gökyüzüne bakarken bile onun nefesini hissetmeye tahammülü yoktu. Bırakıp gitmeyi, tüm bu olanları yıllar sonra bir hikayeye çevirebilmeyi, bir yabancı kadar soğuk o günkü gibi acıtmasada yaşadığı her anı eksiksiz hatırlayabilmeyi çok isterdi. Orhan gelmişti selam verdi. O maskeli yüzü gülümsemisti. Halbuki Orhan'nın bugün var olduğunu sandığı maskesi yoktu. Deniz bu oyuna daha fazla devam etmek istemiyordu, nefesi kesiliyordu, midesi bulanıyordu.
-Misafirlerle ilgili herhangi bir sorun oldu mu bugün var mı bana akataracakların? diye sordu Orhan. -Ben odada sanırım küpemin tekini düşürdüm. Balayı çifti için oda hazırladık. Onlar gelmeden gidip bakıyım küpeme. Aynı odadaydı yine herseyin bittiği o oda. Bayılacakmış gibi oldu. Orhan'ı aradı hemen.
-Orhan kendimi hiç iyi hissetmiyorum aşağı inmeme yardım edebilir misin lütfen başım dönüyor.
- Tamam geliyorum
Orhan kapıyı açtı. Deniz yatağa uzanmişti.
-İyi misin?
-Başım çok dönüyor kalkamiyorum Anlamsızca bakiyordu Orhan.
-Bak Orhan kabullenmek cok zor benim için ancak alışıyorum, artik gercekten bitti. Ama lutfen kalkmama yardim et simdi evime gideyim . Orhan yaklaştı yavaşca. Deniz Orhan'ı kendine çekti. Orhan karşı koymadı, öpmeye başladı. Deniz'in midesi gerçekten bulanıyordu. Hala nasıl hiç birsey olamamış gibi hala onun sevgilisiymiş gibi. Ama Orhan böyleydi iste, herhangi bir ilişkiyi içinde sadece cinsellik olsa bile sürdürebilecek kadar sığ bir erkekti. Gece kısa kesilen konuşmalar, buluşmaların her seferinde bir bahaneyle ertelenmesi, yalanlar. Şimdi zincirin tüm halkaları birleşmişti. Deniz nerden bilebilirdi ki sevdigine sevildigine inandirmıştı. Öpmeye devam ediyordu hala saygisizca. Ancak bu kez Deniz izin verdiği sürece canını yakacaktı, o istedigi sürece öpmeye devam edecekti. Ve bir anda yastığın altına sakladığı Londra'lı balayı çiftinin pasta bıçağını tam da boğazının ortasına sapladı. Aynı anda kanlar fışkırmaya başlamıştı. Kırmızı kalpli balonlar kadar kırmızı. Gül yaprakları kadar kırmızı. Her yer kıpkırmızı. Yalvarır gözleri Deniz'e bakıyordu, pişmanlığını mı anlatıyordu? Can çekişiyordu, canı cok yaniyordu ayni Deniz'inki gibi . Üstünden sıyırdı kendini Deniz. Banyoya gitti. Hala tiz bir can çekiş sesi, ılık ılık uzaktan duyulur gibi kırmızı. Soyunma odasından getirdiği kıyafetlerini giydi. Üstünü temizledi. Ses kesilmişti artik. Bakmadı bile ardına. Ve çıktı. Aşağıya indi taksiye bindi uzaklaştı. Yorgun bitkin rahatlamış, yol uzundu dalmış. Neden sonra siren sesleri ile uyandı. Karşısında Orhan ve otelin doktoru duruyordu. Yine o oda da.
-Bayılmışsın canım. Doktor çağırdım hemen. Hadi kalk da eve bırakayım seni.
-Kendim giderim , seni bir daha görmek istemiyorum.
Kalktı. Gözü takıldı Kırmızı kalpli balonlara.